5.02.2011

Zülf ü yâre Dokunmak / Neyi Ekersen Onu Biçersin



Neyi arıyorsan Osun sen! Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin, can arıyorsan cansın sen...*

konuşmanın ortasında üzülüyor yaptığına, oysa o iyi yaptı ne yaptıysa. ayna tuttu ve evet, zülf ü yâre dokundurdu. ağlamamak için son bir düğüm kaldı boğazımda, onu da sen çözme, dedim. ve bir söz verdim. sabahın kör vakti şu kelimeler dökülüyorsa, söz tutulmamış demektir, özür dilerim. herkesin uyuduğu saatlerde, ıssız sokaklarda gezen biri gibiyim. bir kedi uyanıyor gerinerek ve bir köpek başını kaldırıyor yattığı yerden... ben yürüyorum. zaten bu sabah, ezanı da kaçırmışım. oysa severim, ne garip değil mi insanın sevdiğine dair küçük ayrıntıları yürekardı etmesi. ama hayat bunun üzerine kurulu, önce kaçırır sonra dikkat kesilirsin. (evet, sen de!)

uyku tutmayan bir geceye katık edilecek bir kaç cümle gelseydi aklıma yazacaktım dün akşam. bu sabah uyandığımda da durum çok farklı değil. ah be blog tadında giden iş bu yazı sabahın köründe verilen bir söze rağmen yazılmaktadır. içim kıpırdamıyor. bir yerimi bile isteye öldürdüm. ölüye saygı. arkasından konuşulmaz. varsa hatası affola. (amin.)

acı tazeyken üzerine basılan tuz yakarmış... öyleymiş... o yüzden elinde tuz ile dolaşan arkadaş, sen de hoş geldin. kapım bugün, sabahın bu saatinde sana bile açık. evet bile, aslında hakkın değil yarama yaklaşmak. ama bunun kararı bende değil, geldinse vardır bir sebebi, buyur gir içeri. (baş köşeyi mi istedin, o kadar da değil be güzelim!)


oysa ne çok kelimem vardı sona saklanmış, geçerken kırılan köprüden geçen bir insanın son çığlığı gibi içim.... cümlesinden yola çıkarak neden yazamadığımı fark ettim. geçerken geçen. gitti 5 puan... okulda sol kolçaklı sandalye kapmak için erkenden sınıfa gitmeyi özledim. (evet, özledim. bunun genç olmayı dilemekle ilgisi yok, solak olmakla ilgisi var.)

zülf ü yâre dokunuşla, vuruş arasında ince bir çizgi var. aşmamak gerek... o çizgiyi aşmamak. (hıncal sözüm sana.)

susmayı öğreteceksin biliyorum, susmayı... beklemeyi... izlemeyi... tembel bir öğrencin değilim inan. sadece biraz daha fazla çalışmam gerekiyor diğerlerine göre, lütfen benden ümidini kesme! (evet Sana söyledim. ben söyledim. hatalarından ders almayan soğlak kulun sevgili öğrencin. doğru söyle seviyorsun değil mi?)

ortaya koyduğun içtenliğine; elindeki uzun sopanın ucuna bağladığı sivri ve delici bir aletle koşan birini gördüğünde, bir yere saklan. mesela yüreğine... soluklan ve izle. o da kendini koruyor olabilir. korunma içgüdüsel bir davranış olarak saldırmaya hazır bir duruşla kendini ifade edebilir. izle! (zihin sözüm sana... arada laf dinle!)

iyi olacak bu haftasonu, gidemeyen kendimi koltuğa bir iyice gömüp cismi ile ruhu bir olmayanları ayıklayacağım. ne haddimeyse! (evren sözüm sana kızım. gelinim... anlayabilirsen sen de anla!!!)

iş bu yazı yazıldı güle oynaya... bir hata ettiysek affola. değildir niyetimiz zülf ü yâremizi deşmek sabah sabah. saçımızın bir teli incinsin istemeyiz. (sen de istemezsin bilirim) o yüzden derim ki; saçınızın teline zarar gelmesin. incedir, kırılır kopar. geceleri yatmadan önce saçlarınızı seviniz. bir de Mevlanayı; bak ne güzel demiş:

Neyi arıyorsan Osun sen! Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin, can arıyorsan cansın sen...*

işbu yazının ana fikri: ne aradığından emin olursan bulduğunda bir tereddüt kalmaz içinde... boş yere tokat yiyip oturmazsın popon üstüne!









.




2 yorum:

cem dedi ki...

üryan' a da yazdım, şifa gibi kelimelerin diye. sana ve bir kaç blog yazarına yazasım var bunu... sayenizde bazı korkularımdan sıyrılıyorum....

novella / विश्व dedi ki...

hangimiz gün geliyor hangimize ilaç olmuyoruz ki gereksiz... hoşheldin gene ve yine :)