Sana yolculuk yapmak istiyorum !
Kes yüreğine giden bir bilet;
' Can ' kenarı olsun*
sana niyetlenilen onca yoldan her birinin çıkmaz sokak oluşu sana da ilginç gelmiyor mu... yani herşey bu kadar ahenk içindeyken ve sen beni bu kadar şımartıyorken, benim sana çıkmasını dilediğim bütün yolların, şaşkın kedi sokağına çıkmasını nasıl bir tesadüfle açıklayabiliriz ki...
bazı şeyler açıklanamaz dersin ya hep... benim artık bir açıklamaya ihtiyacım var. neden yapmadın... yani neden verdiğin sözü tutmadın... neden birlikte olmak için daha fazla çaba harcamadın... değmez miydim... değmez miydi aşk? böyle soruların da cevabı yoktur değil mi? ama aslında var. değerdi, üstelik bu cevap kesin hükme varacak kadar da güçlü bir yanıyla dilinin ucunda duruyordu. ama ben sana hiç sormadım, sen de bana hiç söylemedin. ikimizde biliyoruz aslında değil mi? aşk da ben de sen de tek başına yetmiyor. bütün bunları; odanın havasını, ikinci günlerinde olmalarına rağmen değiştirmeyi başarabilen, krem renkli seramik bir vazoda duran frezyalara söylüyorum. onlara; olsun varsın diyorum. frezyaların sarısı solmuş yanı biraz daha kaybediyor rengini. beyazın ona inat asilliğinde buluyorum aradığım cevabı.
bazı adamlar yüreğine çok deyip, teninde az soluklandıkları için daha çok sevilirler...
merak ediyorum aslında, bir aşk ne kadar kısaysa o kadar güçlü müdür? ferhat dağları delmeden önce ne kadar sabretti... peki deldikten sonra ne kadar sürdü aşkları... her aşk kavuşuncaya kadarsa, vuslatın uzaklığı mı belirler aşkın gücünü... en uzaktaki en çok sevilen midir?
aşk üzerine ne çok şey yazılıp çiziliyor değil mi... aşkın Tanrısal bir boyutu var bana göre. elle tutamasan da varlığını hissediyorsun ya işte o his ne kadar güçlüyse, yani hani lafın gelişi ile
şah damarında atıyorsa... AŞK odur işte!
'vakti zamanında, hayırlısını dilediğim durumun üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen, nedir bu huzurdan ayrı gayrı olup da gerilmem' diyorum. cevap alamıyorum. alıyorsam da, bugünlerde gelen cevaplar benim bildiğim bir dilden değil, ya da ben artık yürek dilimi de sökemiyorum.
bunca zaman huzur huzur deyip durunca, insan düşünüyor. nerede arıyorum huzuru? AŞKta... oysa, kendi kısacık kişisel tarihime bile baksam, huzuru AŞKta aramanın çelişik bir yanı olduğunu fark edebileceğim. AŞK ne zaman huzurlu oldu ki... ilk başlarken mi... onunla birlikte olduğunu bütün dünyaya ilan ettiğinde mi... yanıp bittiğinde mi... küllerinden her seferinde yeniden doğduğunda mı... uzaklara gidip özlediğinde mi... gözlerine baktığında mı... elini tuttuğunda mı... dizine yattığında mı... ilk kavgadan sonra seviştiğinde mi... sabah uyanınca kokusunu içine çektiğinde mi... çok özlediğin için akşamı zar zor edip, eve koşarak geldiğinde mi... sana hazırlanmış bir akşam yemeği sırasında aldığın teklifte mi... mısırı patlatırken seni mutfak tezgahına dayayıp öptüğünde mi... sabah kahve kokusuna uyandığında mı... sahilde çıplak ayak yürürken 'seni seviyorum' diye bağırdığında mı... bir doğumgünü partisinde sessizce ortadan kaybolup, elinde onlarca balonla geri geldiğindeki öpüşte mi... söylesene ne zaman AŞK huzur verdi... gerçekten verdi mi? yoksa sende olanı da alıp gitti mi? sen elinde yarısı kesik bir biletle kaldığında garda, hiç ağladın mı martılarla. o zaman bana sakın ola AŞKtan söz etme. sakın! AŞKta huzur vardır deyip de, gece gece beni huzursuz etme.
* C.Süreya
4 yorum:
Aşkın anlamı, her yüreğin kendi tanımlamasıyla,her yüreğin ne aradığını bilmesiyle beliriyor kanımca..
kuşkusuz öyle nani... öyle olmasa, aşkın bunca tarifi ve üzerine yazılanı olabilir miydi..
En ustteki cumleye bayildim :)
ben de umam... öyleyse, kes bir bilet yüreğine, can kenarı olsun. :)
Yorum Gönder