8.04.2011

Ne Az Kalmış Büyümeye




geçip giden zamana inat, büyümeyen çocuk yanımı sevdim, en olmadık zamanlarda asılan yüzümü gülümsetebilen küçük şeylerin varlığıydı en büyük hazinem, çok değil, bir kaç gün sonra bir yaş daha almış olacağım bu hayattan, torbamda ne kadar kaldığını bilmediğim yıllardan biri daha yerini alacak içindekileri biriktirmekten mutluluk duyduğum anılar kutusunda.

o kutuda neler neler yok ki...

geçenlerde katıldığım 'anlama' eğitiminde, "anlamaya çalışmayın, bazı davranışlarınız, anne karnına düştüğünüz 3 aydan başlayarak biriktirdiklerinizle bağlantılıdır. ve bir insan 7 yaşına kadar biriktirdiklerini, 70 yaşına kadar defalarca yaşar" cümlesinden çok önce bırakmıştım anlamaya çalışmayı. şimdi sadece olan biteni fark etmeye çalışıyorum. anlamaya çalışmakla fark etmek arasındaki ince çizginin üzerindeyim. oradan bakıp, oradan görüyorum. bu yüzden bazen çakıl taşlarının küçüklüğüne bakmadan çok büyük düşüşler yaşıyorum. olsun varsın diyorum kendime, düştüğüm yerden gördüklerimi de ekliyorum kutuma. kutum sonsuz bir evren gibi...

bir yanımın inadını kırmak zor olmadı. ama öyle bir yanım vardı ki, zaman zaman son nefesinde bir iyileşme evresine giren hasta gibi, ayağa kalkmaya çalışsa da artık o kadar dirençli olmadığından, içimdeki eski benlerle  vedalaşma vakti çok uzakta değil. önümüzdeki günlerde yeni bir benin yeşermesi mümkün olabilecek gibi. bunu fark ettiğimden beri bir başkayım. bir başkayım dediğim her seferinde, zorlaşan sınavdan çakıyorum, şimdilik.

geçenlerde aylardır yaptığımız çalışmanın verilerinin kaybolmasında sergilediğim şiddetli panik beni sarstı, öğrendim dediğim; sakinlikle karşılama, serin kanlı olma ve nefes alarak durulmadan eser yoktu. inanıyorum ki, bir adım daha iyileşmekti olan bitenin farkına varmak. belki de bu yüzden eskisine nazaran daha çabuk toparladım durumu. nihayetinde sorunu, zaman ve veri kaybı olmadan çözebildik.

evet, zaman geçip gidiyor ve küçük şeyler yüzümü gülümsetiyor. içimdeki güneş, sevdiğim bulutların arkasına hep saklanacak ama ben mimozaları, fesleğenleri, frezyaları ve ortancaları hep seveceğim. beyaz papatyalar ve kır çiçekleri ise vazgeçilmezlerim olacak. sallanan bir koltukta oturup içtiğim çayı, okuduğum kitabı ve beni ara ara çaktırmadan seyreden seni neye değişebilirim ki...

böyle işte, bir kaç gün sonra yeni bir yaştan bakacağım hayata, güzellikleri görebilmeyi, onların farkında olmayı, yüzümde gülümsemesiz, yüreğimde aşksız kalmamayı diliyorum kendime. dilekler söylenince gerçekleşmez diyenlere inat, bağır bağır bağırıyorum hatta... yeni bir yaşa, sımsıcak içten bir karşıma ile MERHABA diyorum. yeni yılın üzerinden geçen onca güne haksızlık etmek istemem ama, benim yeni yılım pazartesi sabahı uyandığımda başlayacak. evet! sevdiğim pazar bu defa bir başka mevsimin müjdecisi olacak.  her şey tanıdık gelse de, her bahar olduğu gibi, ağaçlar yeni çiçekler açacak.


.

4 yorum:

Pilli Petro dedi ki...

o ufacık şeylerle mutlu olabilmeyi bende istiyorum sence yeter mi bi koçu mutlu etmeye :))

yeni bir yaş yeni güzellikler getirir derler ama bende pek öyle olmadı, en azından şimdiye dek :))

büyümek acı çekmekmiş öyle hissediyorum...pazara buluşuruz o halde :)

novella / विश्व dedi ki...

bilmem belki yükselenimin etkisi vardır bende. balık ya, belki de o yüzdendir küçük şeylerden mutlu olmam. ve aynı küçüklükteki başka şeylerde beni dibe sürükleyebilir ki, ben bu hallerimi hiç sevmem.
ben büyümeyi hep sevdim. büyürken karşıma çıkanları da. iyi kötü ne varsa... bugün ben olmamı sağladılar diye belki de :)

pazar dağ evindeyiz. bekleriz :)
çılgın bir mangal partisi var...

Uma dedi ki...

Daha simdi bakabiliyorum bloglara :)
Tam zamaninda bakmisim, su anda sende gun pazartesiye donmus ama uyumaktasin. Iyi ki dogdun o halde. Iyi ki uyaniyorsun yeni dogumuna :)

novella / विश्व dedi ki...

uyandım umam, bir kez daha temizlenerek, arınarak... öperim güzel yüreğini.