19.04.2011

Koltuktaki Mektup


uzun zaman olmuş olmalı ki, şu koltuğun köşesinde, bel yastıkları gibi, hareketsiz kaldığım en son zamanını hatırlayamadım. bilmem belki de hatırlamak istemedim. bir dosttan gelen mektuba sevinmeme rağmen, bu aralar yaşama karşı bayram sabahını bekleyemeyen çocuk heyecanlarında olmadığımdan, mektubu üstün körü okuyup, zamanını beklemesini söyledim. mektuplar söz dinler. sen ne zaman istersen, nasıl bir ortamda okumayı tercih edersen, nasıl bir ruh haliyle.. o zaman okursun. ve bilir misin bir mektup hiç şikayet etmez.  keyif senindir, mektubun heyecanı, yazıldığı andaki duygusu, sadece yazanda eskir. okuyan onu, o gün yazılmış gibi okur. o günkü duygularıyla okur. ve sen asla, yazdığın bir mektubun muhatabının, senin duygularının üzerinde sessizce gözleri ile gezinirkenki halini bilemezsin.

düşündüm de, bu aralar okunmayı bekleyen bir mektup gibiyim. bir köşede zamanımı bekliyor ve cümlelerimdeki kelimelerin yerlerini değiştirip kendimce bir oyun oynuyorum. merakım, ben onları eski sırasına koyamadan biri beni okumaya kalkarsaya... bu iyi bir şey bile olabilir. ve belki o zaman ben bile anlarım bendeki anlam bozukluklarını. düşünsene, hepimiz kurgusu defalarca gözden geçirilmiş. kelimeleri üzerinde düşünülmüş, öznesi, yüklemi, bağlacı açısından değerlendirilmiş cümleleriz. her yaşadığımız gün onlarca cümleyi yazıyor, siliyor, yeniden yazıyoruz. belki de lafın gelişi söylenen "yazsam roman" olur edebiyatına bir alternatiftir benim halim. yazılalı çok oldum, göndersem okumaya doyamayacağın mektup olurum demem belki de boşa değil.

sana yazılan mektuplarımı göndermiyorsam, gözlerini görmek istediğim içindir. o yüzden sevgilim, o derin gözlerinde izin ver bir yer edineyim. sen oku beni, ben çözüleyim. 



4 yorum:

Pilli Petro dedi ki...

bana, benden diye etiketlemişsin ama ben aldım bu yazıyı kendime :))

okurunda böyle yüzsüzü :D

novella / विश्व dedi ki...

deli kız duydum ki sesindeki çıvıltının tizini :) iyi ol iyi kal... benim senin mi var, beğendinse senindir :)

y. dedi ki...

nerdeyse yazdığım hiçbirmektubu okuyarak yollamadım, çünkü okusam kuşa çeviriyorum, çünkü okusam o çoşkun halimi kıskanıyorum. insan kendini kıskanır mı? sonra bazı şeyleri saklıyorum kendime, tıpkı senin gibi, olurda gözleriyle karşılaşırsam anlatabilmek için. yarım ömür, ne çok şey var yazmadığım, yazsam ömrümün yetmeyeceği, yazmalı ve anda anlatmalıyım belki, sahi geçekten söz dinler ve bekler mi mektuplar, öyleyse neden koşarak yazıyor ellerim...

ps. alakasız, annem geçen bir dolabın yeniden yapımı sırasında ortaokulda mektup arkadaşımla yazışmalarımızı bulmuş, hiçbirşeyi atamayan bir bünye olduğumdan. aradı beni sesi titriyor, john'la yazışmalarınızı buldum, ogünden belliymiş böyle olacağın dedi. mektupların kenarlarında kuş, börtü böcük resimleri, bazı kelimelerin yerine resimlerini yapmışım, artık ingilizcesini bilmediğimden mi muziplikten mi bilinmez :)

novella / विश्व dedi ki...

aynısını ben de yaparım biliyor musun, okumaya başlayınca yazmaya başlarım. orasını burasını düzeltir, daha uygun kelimeler bulur... cümlelerin yapısını değiştirir, çoğu zaman da göndermekten vazgeçerim. ellerimin koşarak yazdığı mektupları ise göndermemeyi tercih eder oldum. kendi coşkusuna yenik düşen onca kelimeye daha fazla eziyet etmek de istemedim üstelik. neyse bu başka bir zaman yazılması gereken bir durum. ama sen sanıyorum anladın beni sevgili y.

ps ise son derece alakalı olmuş. hatta bir zamanlar okuduğum bir kitaptaki ayrıntıyı hatırlattı bana. yeni bir eve taşınan çiftin, yer döşemeleri değişirken bulduğu mektuplar üzerine... mektup, yazmasını en çok sevdiğimdir herhalde. iyi ki bulmuşsun onları. nerelere götürecekler kimbilir seni.