deneme -III-
dipe vurmak ya da reddi iyileşme
farkına varır insan, dibe gidişinin... dip nedir bilmese de bir düşüşü hissedebilir insan. eğer yazmak eylemi bir hastalık sürecinin, bir dipe vurma, kendini kaybetme ya da yürek kırığı gibi hallerin sonucunda ortaya çıkmışsa, insan doğal olarak iyileşme sürecine bilinç altında bir direnç gösterebilir. yazmanın yarattığı -hele de olumlu geri dönüşler varsa- heyecanlar, ya iyileşirsem o zaman yazamam duygusu ile girdiği çetin mücadeleyi açık ara farkla kazanır. egonun şişkince tavrı burada belirleyici olandır. bu çok da olası değilmiş gibi gelse de, ben kendi deneyimimden yola çıkarak bunun mümkün olabileceği konusunda ispatlar sunabilirim. insan böyle bir süreçte, kendi hastalıklı yanıyla bağının hiç kopmasını dilemeyeceği bir dostluk bile kurabiliyor. dedim ya, ego sağolsun. öyle ki, zaman içinde, kurgusunun nerede başladığı, gerçeğinin nerede söze karıştığını unuttuğu öykülere imza bile atabiliyor. o öyküleri yazabildiği için de kendini hemen bir başka sınıfa dahil etme eylemin de bile olabiliyor. burada egoya bir kez daha selam etmek gerek.
insanın en hastalıklı döneminde iki tip betimlemenin sıkça karşımıza çıktığını görürüz: karanlık, ışıksız ortamlar ve dipsiz kuyular. bu, biraz dikkatli bakıldığında tam da "kaybedenler" psikolojisidir. dibe vurmuşluğun resmidir. o resimden, o hüzünden, kederden, ve o mutsuzluktan beslenerek oluşturduğu çemberin, giderek kendini boğduğunu bile fark edemez insan. hüzün denizlerinde yüzmektir yaptığı ve bir denizde olduğu için kendini özgür sanmaktır en büyük yanılgısı. ayak bileğine bağlı taşının, o en büyük gözyaşının yani, asla kurtulmak istemediği prangasının bile onu terk ettiğini fark edemeyeceği bir kaosun içinde hissedilen özgürlük... ne de travmatik bir hastalığın emareleridir oysa...
ilk bulgular anlatmakla çıkar... sonsuz kere anlatılsa da, ilk kezmiş gibi girilen krizler... sorular, sorulara cevap bulma arayışları ile sürüp giden bir fasit döngü! inkar başka bir boyuta taşır kişiyi. olmamış gibi davranmak, böylece olmadığını varsaymak ve zamanla unutmak demektir. unutmak mümkün olsa, olmadığının kesin delilini sunabilmek mümkün olacaktır bir varsayıma göre. ama kişi tam da bu noktada, unutmak diye birşey olmadığını fark eder. durum yaşanmıştır. kabulü için gerekli olan şartları anlamlı bir zemine oturtma çabasıdır sıralanan bahaneler. bir gün bahaneler de biter. zaman kendi bildiği hızında akıp giderken, çekmecede saklanır gerçekler. unutmak için değildir bu ortadan kaldırış, sadece bazen soğuması için gözden, yürekten, akıldan uzaklaştırmak gerekir. uzak diye bir yer yoktur, böylece öğrenir insan.
tam da bu noktada, kuyu saklanmak için iyi bir yerdir. üzerine kapatılacak kapağın ucunda eğer varsa bir de ip... işte orada tutunmak da mümkündür. hüzün denizlerinde yüzmek ve kendini özgür hissetmek yanılgısından farklı olmayan bir yanılgıdır ipe tutunmak. kendi ağırlığınca dibe gider kişi, kapak sıkışır, zamanla hava da tükenir... dip ulaşılmaz bir dipsizliktir. direnmek boşa çekilen bir kürektir. çıkan ilk fırtınada kürek sislerin içinde kayıp giden ve sonsuz grilikte uzayan bir felaket habercisidir. ip bırakılır. dip yükselerek gelir insanın durduğu yere. düşmenin anlamsızlaştığı yerdir dip. kapak, boşalan ipin salınımı ile yerinden hareket eder. bir ışık... gökyüzünün pudra mavisi gözünü alır, koyar güneşin yanına. aldığın her nefes, dıştan içe bir iyileşmedir artık. kabukları dökülür yaralarının. teninin parlaklığı, gözlerinin ışıltısı ile uyumlu beraberliğin resmi alay geçididir. ilk yüreğe çarpan; geçmişin acıtmıyor oluşudur. zamanla geçmişle yoğrulmadığını fark edersin. ve hatta bir gün, hiç beklemediğin bir anda, geleceğe dair plan yaparken bulursun kendini. güneşin yanına kurulursun bir akşamüzeri, şimdinde oturup anın tadına varırsın. iyileştim bile demezsin artık, çünkü hasta olduğunu hiç hatırlamayacağını sanırsın. bir gün bir sabah vakti, sen sol yanının neden sızladığını düşünürken, bir yağmur yağar dolu dolu. sen iyileştim ben diye bağıra çağıra ağlarsın. yağmur dolu dolu yağıyordur, sesin duyulmuyordur. kendini bile ikna edemezsin. düşmeye devam ederken, farkına varırsın; dip diye birşey yoktur...
.
.
10 yorum:
Sevgili novellam,
"Yazmak" eyleminin insanın kendisini arama-k! bul-mak! tanı-mak! ve daha pek çok tanımı ile keşfetmek! yolunda attığı önemli birer yol-yöntem olduğunu; uzun süredir yazan-yorumlayan, deneyimli bir yazan olarak....
(( iyiki de kazara-olmuş mu desem bilemedim!:)yani; iyi ki yazıyorsun da "kazara!"(acı!!)kısmı için keşke kaza-lar-ın olmayaydı!.. böyle söylüyorum:))
ne demek istediğimi sen anla canım artık:)biraz karışık oldu belki tanımlamam amma:)kendinle çok iyi öz ve öz içten konuştuğun ve tüm içtenliğini de yansıttığın yazılarından belli iyi ki yazıyorsun canım...
diyeceğim o ki son üç denemen de gerçekten çok iyi analiz ettiğin, ifadelendirdiğin adeta araştırma yazısı gibi olan DENEMELER in çok yerinde tespitlerle dolu...
her şeyin çaresi insanın yine kendisi!..
yetenek ve birikimle birlikte senin iyi bir yazan olduğunu düşünüyorum ve çok samimi söylüyorum...hiç bir şey boşa gitmiş değildir elbet amma ben senin yazılarını harika bir kitapta görmeyi çok arzu ederim bunu da bilesin canım...
Nerede olursan ol güneşin her bir küçük zerresi dahi bir ucundan sızarak seni bulsun ve içini hep ısıtsın...yüreğin aydınlık olsun...:)bu yıl her zamankinden çok daha güzel olacak evren-e dair :)içim böyle söylüyor benim:)
Güneşli bir gün dilerim...:)
Sevgilerimle...
anlamaz mıyım esmirim... teşekkür ederim yürekten sözlerin için. kendi adıma yazan olmaktan memnunum... belki bir yazan olarak kitabı basılan insan da olurum :) denemeleri çok severek yazdım ama dediğim gibi onlar bir mailleşmenin ürünü. yani golü atmış olabilirim ama pas iyiydi be güzelcim :)
dileklerini dileklerim yaptım yüreğime koydum, yürekten yüreğe geri dönebilsin diye. bazıgeçmişin bazı kazaları geleceğin "iyi ki" leridir diye düşündüm hep. o nedenle iyi ki; kazara yazar oldum...
bir de biliyor musun esmirim, neden bilmem ben de bu yılın daha güzel geçeceğine inancımı koruyorum. dilerim hepimiz için, geçtiğimiz yollar gülümsetir bizi...
öyle güneşli bir gündü ki esmirim, piknik bile yaptık :)
dilerim, herşey yüreğimizce olsun. öyle güzel, öyle sevgili...
Acilarin bittiginde de yazarsin, eger yaz derse. Hem de oyle guzel yazarsin ki! Aci yaraya goturur insani, yara kimbilir ne zaman olmustur ilk. Sen yirmili yaslarda su acti dersin bazen ama cok zaman sonra anlarsin o belki de 4 yasinda acilmistir en yakinin tarafindan. Sonra o gunler icindeki acilar seni hep yaranin yani basina getirir, asil yarayi gor diye. Yagmurlar da romatizman da bahanedir bu durumda. Onemli olan yarayi iyilestirmek de degildir, gormek ve kabul etmektir. Farketmektir. Inkar etmemektir. Icine almaktir. Gecmisten bugune geldiginde, gelecege kosmaman dilegimle...
Uc deneme de nefisti.
O iki kocaman gozunun ortasindaki asil bakan gozden opuyorum... ASKla...
umam... biliyorsun değil mi seninle karşılaştığım güne ne kadar şükrettiğimi. üstelik karşılaştığım ilk gün bile yok hatırımda... iyiki'lerimi çoğaltmam için seni karşıma çkarttığı için Onu daha çok sver oldum sendeki yansımamdan sonra...
öpüyorum güzel yüreğinde saklılarını teker teker...
aslında tam da şöyle düşünüyorum, en yoğun acı anlarımızda yazamayız, çıt çıkmaz içimizden, süresi belirsiz susarız. çünkü bir taş gibi suya düşmüş, her anımızı görmüş ve bütün ağırlığımzla oturmuşuzdur dibe. önce dibin o kumları havalanır, kapatırız gözlerimizi ki, gerçek olmasın deye. gerçek olmasın hiçbişey deye. sonra kumlar durulur, inkar etmeyi bırakır yüreğimiz, işte orda kendi yaralarımızı sarmaya başlarız yazarak... bazıları için ilaç fayda etmez, bazıları için koma gerekir, yazmak acının koma sürecidir.uzadıkça uzasın isteriz, çünkü bir sevgili gibi acımıza da sadakat besleriz, yatağımızda uyusun, gözlerimizde dursun, pusu, girisi insin yazılarımıza hiç ayrılmayalım isteriz. oysa herşey geriye doğru bir sayımdır, kumlar hep şişenin öbür ucuna akar, saatleri sayarken. bitmez, çünkü bzaıları yiten acının yasını da tutarlar,ki, aşk gibi, acı da yaşatır yüreğimizi, yaşadığımızı yoğun mutluluklar kadari acıyla da hissederiz. en kötüsüdür hissizleşme, durması gibi kalbimizin, çaresizliği ellerimizin, ve kuruyan gözkapakları ölürler. tam da bu nokta da kımıldar içimizin taşları, belki balinaların sesleri, belkide suyun yüzündeki gölgelenmeler,kim bilir... vurur ayağımızı dibin kumlarına bir çırpıda yukarı yüzeriz, bir daha bir daha batalım diye. ama yüzey o kadar pürüzsüz değil elbet, bu sefer de iyleşmenin sancısı başlar içimizde, oksijen başımızı döndürür, bile bile gideriz.
"hep denedin. hep yenildin. olsun. yine dene. yine yenil. daha iyi yenil." diyen nasıl da haklıdır. dip herseferinde daha da uzaklaşır, sevdikçe büyür yüreğimiz.
öperim seni.
en yoğun acılarda parmağımızı bile kaldıramayız, tuutnmak değildir tercihimiz ki kalem tutsun elimiz. sürünürüz biteviye. hep geriye, geride kalana sevgili y., ve evet bir dip var sanırız, denizin ya da kuyunun derinlerinde. ama asıl var olan gökyüzüdür her seferinde başımızın üzerinde. beckett'in bir sözü yanılmıyorsam değil mi... biz giderek daha iyi yeniliyoruz kendimizi sanki... yenilmek yenilenmek demek her seferinde çünkü... hep yaz emi, sevgili y., kalemin de seçkilerin kadar usta çünkü... bunu demekten hiç vazgeçmeyeceğim sana...
sevgimle...
Düşüyorum ve nereye düştüğümü artık, kestirebiliyorum ama bilmiyorum. Düşüyorum ve belki batıyorum da diyebiliyorum. Bir kuyu mu kuytuluk mu? Düşüyorum ve en azından düştüğümü biliyorum. Düşüyorum ve artık çıkabildiğimi biliyorum. Çünkü bir kez düşmek, bir daha düşmeye engel değil. Bir kez düştüğünde ikinci kez aynı yere düşmek de hep söylenildiği gibi aptalların değil aptalca da olsa cesareti olanların işidir.
Düşüyorum ya da batıyorum ve artık biliyorum ki bir denizde boğuluyorsan, ya çırpınırsın, ya da kendini bırakır, ayağının yere değmesini bekler, suyun içinde kumdan güç alır, sıçrar, yeniden çıkarsın.
Okyanus dibine düştüysen mi? O zaman nasıl mı basacak ayakların yere? Zaten okyanusa düşecek biriysen, oradan dibe inip yeniden çıkmaya yetecek kadar havayı içine çekebilecek kadar yüreği ve ciğerleri geniş birisin demektir. Derine düşen, derin nefes almayı bilendir. Derin nefes almayı bilmiyorsan ve ısrarla derin sularda yüzüyorsan boğulursun...
Hastalıklı bir ego bu değil midir sence de? Hastalıklı bir ego, kendini derin bir deniz sanıp kendi içinde nefessiz kalmak, kendi içinde boğulmak değil midir?
Egonun dibi var mıdır?
yoktur desem ömür, sadece yok desem ya da. çok şey mi anlatmış olurum yoksa bir hiçlik midir sunduğum. düşmek yok olmak mıdır, hiçlik içinde yeniden var olmaya çalışmak mı... konu derin, ben gene düşmiyeyim :)
ben bilmem beyim bilir :P mimlendiniz hanfendi :)
yok öyle yazıyı okumadan mimlendiniz diye not bırakıp kaçmak pilli hanım. olmayan beyinizi de karıştırmayın işin içine lütfen :) öperim ben seni. dedim ya sana millattan önce yapmıştım ben o mimi...
Yorum Gönder