27.01.2011

Geçip Giderken Bırakılan Mektup



birşey yazmak için oturmadım beyaz sayfanın başına.
oturdum, parmaklarımı tuşların üzerinde gezdirmeye başladım.
aklımda sürekli aynı cümle, yaz yaz oyna!

kendi senaryomuzu yazar mıyız gerçekten de... yaşadıklarımız kendi kaleme aldıklarımız mı, bunu daha önce de dillendirdiğimi biliyorum. ama gidip o yazıyı bulmak gibi bir isteğim yok. şimdi yine düşünüyorum. saplantılı bir şekilde inandığım ve ip uçlarını yakalamaya çalıştığım bir sırtımdan vurulma öyküm vardır. evet, bunu bir gün kısa kısa değil de, uzun uzun anlatmalıyım. ah! vakitsizlik... yazsam roman olur halleri üzerinden ne çok dert küpü biriktirmişim... hâlâ bıraktığım yerde duruyorlardır eminim. yani dönmek ve bulmak istesem kalıp gibi duruyorlardır karanlık köşe başlarında. ama dönmeye ve onları bulmaya niyetli değilim. bir başka romanda çıkarlar nasılsa karşıma. ben kendi romanımın peşindeyim. dert küpünde boğulmayacağım bir hâl, azap söküğü benimki, ben ipin ucunu bulacağım. bu aralar kalakaldı elimde karışmış bir yürek çilesi gibi kelimelerim. cümlelerim dağınık bir zihin örgüsü... Ah! evrenim, senin neyine öykü yazmalara soyunmak! sen önce kendi öykünü kurgula. mesela kırk yaşın kapıda, el sallıyor sana uzaktan. ne yapacaksın... nasıl bir karşılama, neredesin... neleri geride bırakmış olacaksın... neler ve kimler senin yanında. anı yaşa... geleceği planla... geçmişten ders çıkart... hangisi senin cümlen? sen duanı hatırla!

eğer yazan bensem, oynayan da, neden çözüm üretemiyorum vakitsizliğe. ne istiyorum. yani gerçekte yeni yapmak. sorular var kafamda. onlarca soru... cevabı hep aynı yere çıksa da korkuyorum. Ona teslim olmak değil bunca yıl bana öğretilen. kadere sahip çıkılabilir mi peki? bir yaşam öyküsünü, başarıya, anlatılası bir hale dönüştürmek kimin elinde? önemli bir toplantının ön hazırlığında gibiyim. neyi nasıl sunarsam, öyle kabul göreceğini biliyorum. dersime çalıştım. peki ya hayat okulumda sınıfı geçebilecek miyim?

geçip gidiyor kelimeler bu ara... hiçbiri kalıcı değil. düşlerim gibi. her gece ayrı bir düşe yatar oldum. sahi hangisi sahi? kısmet, diyor arkadaşım kısmet... ya kısmeti de biz belirliyorsak, yani yoğun bir istek duymaksa kısmetin bağıl dersi, hırs değil ama tutku belki, bir parça yani... peki korkmak doğru bildiğini yanlış yapmaya sebebse... yani bildiğinden yeterince emin olmadığın için, yazmaya korkmaksa cevabı. sanırım ben o dersi almayı unuttum vakti zamanında. belki de o yüzden şimdi elimde bir soru; ne yapacağım ben bu boruyu... güzel yazıyorsun diyorlar ya bana, merakım; güzel de yaşıyor muyum, yaşatıyor muyum acaba. öyleyse, bu sonsuz 'ne istiyorum acaba' hissi neden çıkıyor karşıma açtığım kapılarda. sıfatları terk ettiğimden beri, güzel yaşıyoruma yapılacak bir teşbihin kelimesi kayıp gibi...

sabah oldu gene. erken kalkıp yol aldım. bilmem gittiğim bir arpa boyu mu? yoksa boyumu çoktan mı aştım. bir hayalin peşinden inançla gidebilenlere hep imrendim. ben neden o insanlardan biri olamadım. neye inanıyorum... neyi istiyor bu yürek... nedir bunca soru... nicedir düşlediğime hazır değil miyim hala... yoksa korku sarmış dört bir yanımı da, aşktan sandığım körlüğü mü yaşıyor gözlerim kapkara...

geçip gidiyorken şu hayatta, üç nokta bir soru işareti bırakmak istedim sana. şimdi usulca ayrılıyorum bu satırlardan. cevapların hepsi yol gösterecek biliyorum. onları okumak için sabırsızlanıyorum. farkına vardığımdan beri, yani cevapların bende değil de sende olduğunun, daha bir dikkat kesildi yüreğim. artık dört yürek seni dinliyorum.


AŞKla,




.





7 yorum:

aysema dedi ki...

Sen yazmaya başlamışsın bile... Lütfen sürdür, korkularımız hep var olacak, bilgeler korkunun üstüne üstüne gidin diyor. Yoksa korkularımız elimizi kolumuzu bağlayacak, korkunun ecele faydası yok, gitmeden bir soru işareti bırakmak gerek değil mi ama?

Uma dedi ki...

Ne guzel bir yuzlesme, cesaret, ic dokus korkmadan. Uzun zamandir okudugum en guzel yazi oldu.
Kaderini degistirebilir misin sorusuna Tanri'nin her zaman kendisini kurtaracagina inanan rahibin tufan sirasinda butun yardimlari Tanri beni kurtaracak diye reddedisi fikrasini animsatiyorum. Evet rahip tanri beni kurtaracak diye beklemeyip kayik geldiginde atlayacakti ona :)

novella / विश्व dedi ki...

bu aralar başlıyorum da bitmiyor aysema :)

novella / विश्व dedi ki...

bilirsin değil mi umam, hani öylece oturursun ve boştur herşey. sonra yazar(sın)... sandalı da yaktık ama olsun :) vardır bir bildiği :))

Esin Bozdemir dedi ki...

yola baş koymuşsun ne güzel!başlamak en önemlisi, inanç-inanmak en çok da kendine!ne güzel iç seslerin sana kulavuz ediyor...tüm yanıtlarda duyguların ve içseslerin rehberliğinde ama akılda duygularına yoldaş olmuşsa..bu iş tamamdır:)novellam!..ardından küçücük bir iz-in olması bile elinde tuttuğun ipe daha bir sıkısıkıya sarılmaya değer...

novella / विश्व dedi ki...

iç sesiin akıldan değil de, yürekten geldiğini duyduğumdan beri, daha huzurluyum esmirim. akıl, egoyla kol kola, onla ilişkimi pamuk ipliğine bağladım, derdim yürekle, yürekli insanlarla... aklın neler yaptırdığını gördüğümden beri akla olan inncımı sorgular oldum ben... öperim sevgiyle...

hülya dedi ki...

uzun bi aradan sonra bloguma döndüm sizide beklerim http://ratatoule.blogspot.com/