deneme -I-
içimden düşünce, dışımdan söylence...
yaraları ile dolaşan onca insandan ikisinin, karşı karşıya geldikleri anda birbirlerinin acısını anlatarak iyileştirmeye çalıştığına şahit olmuşumdur çok defa. anlatmak, hissedilenlere merhem gibi gelse de, sonrasında, yani tek başına kalındığında ciddi travmaların eşlik ettiği bir iç yolculuğa çevirebilir yüzünü... bir seferinde, kendi kendime kaldığımda, beyaz boş bir kağıda çizdiğim sarmalların arasında sıkışıp kalan kelimelere takıldım. "evet, sen bir düşsün, ve lakin gelinen şu noktada, artık yakamızdan düşmesi beklenen bir gerçeksin."
bunu neden yazdığımı hiç bilmediğim bir dönemden, bunu yazdığım her keresinde acımdan kıvrandığım o gecelere hangi kapıdan nasıl geçtiğimi hatırlamıyorum bile. bilinç altımın kustuğu kelimeleri anlamlandıran olaylar zincirinin bir iz düşümü kendi değer yargılarımdı... bu; benim kendimi avutma uğraşında bulduğum bir çıkış noktası, denize düştüğüm zaman sarılacağım bir yılan gibiydi. yargılar/ım!
bir sac ayağı düşünün, inanmak, güvenmek ve sadık olmak üzerine kurulu... bu sac ayağının en büyük depremi ise; inanmamak, güvenmemek ve aldatılmak... öyle çok olay anlatabilirim ki şu dört onluk yaşımda, şaşırırsınız hâlâ ve inatla sac ayaklarımın üzerinde oturduğuma. ama ben iyi olmayı seçtim. kuşkusuz enayi olduğumu hissettirecek onca olaydan sonra tereddüte de düştüm ama kendi iyilik tanımım içinde ben iyi olmayı seçtim.
olaylara kendi değer yargılarımızdan bakarız ki, bu zaten beklenendir. ama bir de olaylar karşısında bir tavır takınırız ki, beklenen kendi değer yargılarımızla tavrımızın birebir örtüşmesidir. ne garip ki, bu her seferinde böyle olmaz. yani bazen, tavırla değer yargısı üst üste geldiğinde, bir olmaz. bir gözükmez... bu durum, o kişinin her durumda güvenilir olamayacağının bir kanıtı gibi gelse de, olayları, o olayların kendi dinamikleri içinde değerlendirebilmek ve kişinin aldığı tavrı oradan yorumlayabilmek, empati kurabilmenin ötesinde, yaşamı algılama ve kendi değer yargılarını da sorgulama gibi biraz daha çetrefilli bir düşünce pratiğini beraberinde getirir.
buradan bakıldığında, iyileşme, ilk başta sözünü ettiğim, anlatarak iyileşme, aslında kendi içsel yolculuğumuza başlamak için bir kapıdır. o travmalarla baş edebilmek; kendini doğru algılamayı, kendi değer yargılarını sorgulamayı ve bizzatı kendi varlığını gözden geçirmeyi başarabilmekle ilgilidir. kendi adıma, bu konuda başarısız olduğum yerleri gün geçtikçe daha çok fark ediyor ve dersime çalışıyorum. elimde beyaz bir kağıt, yaptığım kutucukların içine, "nasıl" yazıyorum... o kapıdan nasıl girdiysem, öylece çıkıp, hayata yeniden karışmak istiyorum. ben artık, iyileştiğimi sanıyorum.
.
6 yorum:
insanı iyi ya da kötü eden ne varsa kendi içinde aslında. kaçmak için bahane üretirken bir başkasına dayandırıyoruz. sonuç felaket. kaçtığımızı zannederken tamda içimizde olduğu anlayamıyoruz ne yazık ki.
anladığımızda iş işten geçmiş oluyor çoğu kez.
iyisin biliyorum, iyi olman lazım zaten senden başka bişi beklemem söz konusu bile değil :)
öperim ...
iyileşmek demek tamamen sağlıklı hale dönüşmek demekse eğer hani o yaraları almadan önceki halimize bunu elbetteki kimse tam olarak beceremeyecektir eminim buna. ne de olsa yok sayılsa, hatırlanmasa, arada sırada sızlasa bile her yaranın bir izi kalır mutlaka...
ama iyileşmek demek içinde olduğun ve belki de başkalarını da içinde oldurduğun durumları en az zararla geride bırakıp tam da bıraktığın yerden belki biraz yaralı ama çok daha olgun, anlamış ve anlaşılmış biri olarak önce kendinden, kendi içinden bakmak ve öyle devam etmekse hayata işte buna varım! dün bir yazımda yazmıştım hatta anlamak affetmenin yolunu açar. affetmek de şefkatin...üstelik hangimiz bakmasını bile bilmeden görme telaşında değiliz ki?
Biliyor musun, en değerli ve bir o kadar da zor olan çaba belki de “görmek” için gösterilendir, diye yazmıştım bir de. görmek, üstelik de önce kendini, kendi içini...
çok güzel bir yazı bu novella sağoalsın...ha bir de sen zaten görmeyi başararak zaten çoktan iyileşmeye varmışsın.
Bir insana yaralarından girilir diyordu, Murat Uyurkulak sanırım Har kitabında. Çok düşünmüştüm bunun üzerine ve bir şeylerde karalamıştım galiba bir keresinde...
Bir insana yaralarından girse girse mikroplar girer diye düşünmüştüm o vakit belki kızgınlıkla. Mikroplar girer ve daha çok hasta eder. Cerahat evet, o cerahati besler...
Merhem olmak, o yaradan girip karşıdakini iyileştirmek de mümkündür, bir dost ya da sevgili için belki ama en iyisi, yaranın üzerini kapatmak, kapatacak bir sargı bezi olmaktır galiba...
iyileştiğini sanıyorsa bi insan, hangi yollardan geçtiği hangi şekilde durduğu, hangi kendi doğrularıyla yoğrulduğu çokta önemli değildir zaar. iyileşmiştir işte, öyle diyordur ya yeter; kendine de, bize de...
ayrıca bir üstteki yorum (doğan ömür) pek güzeldir...
deneme türünde yazmaya çalıştığım kavramlardan ilkiydi iyileşmek. tanıdık bir yürekle karşılıklı yazılmış maillerden yola çıktım, serbest yazım olarak tamamlandılar. kendi iyileşme, yazma, direnme süreçlerimin kavramsal olarak bendeki karşılıklarıdır okuduklarınız. katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ederim...
sevgimle,
evren
Yorum Gönder