17.01.2011

Mucize Kabilinden


tam karşımda duruyordu, tren beklerken ben, oturmuştum bir bankta tek başıma. transit yolda vızır vızır sesleri ile geçen araçlara dönüktü yüzü(m).yaşamın anlamını sorguluyordum. neden şimdi, neden ben, neden buraya gelmiştim, tüm sorular dönüyordu kafamda, sanki cevabını bulabilecekmişim gibi. kafamı ne yöne çevirsem gözgöze geliyorduk, benim gözümü kaçırma şansım vardı, o ise sadece duruyordu. o, treni yoldan ayıran tel örgünün hemen dışında, transit yolla tel örgüyü ayıran metal bariyerin hemen önündeydi. aradaydı. daracık bir ara. nefes almanın en zor yerinde, daracık bir yerde, bir yanı telden bir örgü, bir yanı metalden bir duvar... uzundu boyu, ve inceydi boynu. duruyordu. öylece beyazlar giymiş, boynunda sarı bir fular, arabaların rüzgarında savruluyordu. ince boynunu uzatmıştı bir iyice, güneş değsin istiyordu yüzüne. uzadıkça, savruluyordu arabaların rüzgarından ve üstelik hava giderek kararıyordu. son bir çaba gibiydi, kırmızı arabanın rüzgarından kurtarıpta uzatışı kendini, trenin yanaşması ile birlikte yere değiverdi mağrur başı. trene binmekten vazgeçtim o anda. merak ediyordum, o yerle bir olmuş bedeni ile ne yapacağını. tren uzaklaştı. o duruyordu. yavaş yavaş ayağa kalktı. temkinliydi, geçen her arabada, savrulsada ince uzun bedeni, dimdik tuttu başını güneşe karşı. savrulsa da rüzgarda, dağılsa da bir trenin büyüklüğü karşısında; çiçek bile açmıştı papatya... kendime bakıyormuşum onca zaman, yüreğim öyle dedi. burada, şimdi, neden ben'in cevabını verir gibi... Temmuz 2009 / Bursa



.



3 yorum:

Sokak Kedisi dedi ki...

Bakmayı bildikten sonra ayna çok suretimize, değil mi koca yüreklim...

Uma dedi ki...

Ahh be, goz gorunce gonul nasil guzel dile geliyor!

novella / विश्व dedi ki...

2009 yılında da görüyormuş, notlarımın arasında buldum bu yazı taslağını. olduğu gigib yazdım. o zaman gördüğüm gibi... gördüğümün farkında değilmişim, onu anladım. öperim ben hem sokağımın kedisini, hem de penceremin umasını :))