7.01.2011

Yazabilmek



deneme -II-
bir soru, bir cevap ya da sen hep yaz, emi!

herkesin yazma serüveni bir acıyla başlamaz. ama benimki öyle başladı. bir acıyla. ilk başta tarifsiz gibi gelen, sonra betimlenesi bir hal alan ve en sonunda da o acıya birebir uyacak kelimelerle karşılaşınca açıkca ifade edilen bir acıyla.  o nedenle, ne zaman birine yaz desem, bir bedduanın sınırında gezinen bir temenni olduğunun son derece farkında olurum.   öte taraftan inanırım ki yürekte ne varsa dil onu söyler.  yüreğin samimiyeti dilde gösterir kendini. bu yüzden yaz derim ben, yazmak bir iyileşme sürecidir diye düşündüğümden. yüreğin er ya da geç iyileşeceğine olan inançtır benimkisi. ne olursa olsun yazmak tedavi etmektir benim için. daha doğrusu eli kalem tutup dilli yüreğine söz geçiremeyenler için. kendinle birlikte okuyanı da tedavi eder yazmak. o yüzden güçlü bir savunucusuyumdur fikrimin: yazmak tedavi eder. ne ulvi değil mi buradan bakınca. kabul etmeli, insan kendi kendinin doktorudur, bazen de cerrahı... kesip atılması gerekeni kesip atacak olan da sen, onu oraya dikecek olan da... iyileşip ayağa kaldıracak olan da sen, kendini en ince yerinden kanatıp yataklara düşürecek olan da... bunlar kelimelerden yola çıkıp, yüreğime vardığımda dökülenler. belki de benim dışımda kimseye uymaz biçtiğim kumaş. belki de birilerinin üzerine dikilecek bir kıyafettir biçtiğim. ben gene yine de okur olarak, yazanın yüreğinden geçeni bilmeyi isterim. bu yüzden de hep, yaz derim. bir yazan olduğumu düşümdüğümden de, belki de asıl uğraşım kendimi keşfetme yolculuğunda kendimle karşılaşabilmektir.

yazmak iyi eder diyorum ama bir yandan da biliyorum; iyilik görecelidir. en acı veren zamanlarıma dönüp bakıyorum da şimdimin iyileri olmuşlar vakti zamanında bana. güzellik de elbet aynı derece baktığın yerden görmekle ilgilidir. acı, keder ve hüzün olumsuz gibi görünse de, iyilik, güzellik, huzur insanı cezbetse de, hepsi bizim için. bizden değil mi... geçmişteki acıları düşündüğümde yazdığım gibi, "iyi bir yıl olacak geçmiştekiler gibi." derim ben. geçmişe baktığımda en keder veren, en dibe vurduran, en onarılmaz yaraları açan bir aşka bile "bugün olsa gene yaşarım" dediğim gibi. çünkü her acının öğrettiği birşey vardır bu evrene. ve ben evreni öyle severim. acıların içinden de bir iyi ki bulabildiği için...

yazmak bir iyileşme süreci ise ve yürek her seferinde elinde kalemi, akla yön veriyorsa; çıkarımsal bir yaklaşım belki ama yazmak aslında bir yürek işidir diye düşünüyorum.  bir yazan olarak çoğu zaman kendim/l/e konuşur gibi yazmayı sevdim. kendime kendimi anlatmak hali de diyebilirsiniz siz buna. yüreğime baktım, acın kalmadıysa, yazacağın da yok mu yani dedim. o gün bugündür daha çok, daha sık yazıyorum. kendimi kendime daha çok anlatıyorum. yazmanın bir serüven olduğu duygusu daha çok kaplıyor benliğimi. gidemediğim, göremediğim uçsuz bucaksız ovaların, boyumu aşan yabani otları arasında kaybolmayı seviyorum, yüreğimi o ovalara bakan karlı dağlara benzetiyorum. vakti zamanında yağan karların çoraklaştırdığı duygularım olsa da, kendime sıklıkla, yaz emi diyorum. artık bunun bir bedduadan çok iyi niyetli bir temenniye eş değer olduğunu biliyorum. anlatmak, iyileşmek için bir kapı açıyorsa eğer, yazmak bir koridordan geçmek gibidir. ben o koridordan geçiyorum.



.

6 yorum:

Ateş Böceği dedi ki...

Ama sen hep yaz..Hep yaz,ben de okuyayım ..Böyle güzel cümleler nasıl kurulurmuş uzaktan zileyeyim..

beenmaya dedi ki...

Bir kitapta okumuştum; geçmişine dair kapatamadığı yaraları olan birine bir diğeri anlat, diyordu. sadece anlat. çünkü ancak bu şekilde rahatlayabilirsin. bu şekilde tam olarak bitiremesen, izlerini silemesen bile en azından hafifletip, azaltıp geride bırakabilir, yaşadığın olumsuzlukların senin önünü kesmesine engel olabilirsin. anlatarak tüketebilirsin, diyordu.

yazmak kendini kendine anlatmak değil mi zaten. içindekileri içindeyken olması gerektiği gibi anlayıp anlatamama endişesine karşılık başka biriymişcesine dışına çıkarmak ve oaradan bakmaya çalışmak. bakmaya, anlamaya ve anlatmaya çalışmak...ne de olsa iyileşmek için önce bunlar gerekli...

aynı Paul Valery'nin söylediği gibi; "Kendimizden ne kadar habersiz olduğumuzu, yazdıklarımızı yeniden okurken anlarız."

novella / विश्व dedi ki...

benim senin kelimelerini izlediğim gibi, uzaktan ama yakınlaşarak. öperim ateşim...

novella / विश्व dedi ki...

insan en çok bir başkasına kendini anlatma gayretinde yorgun düşüyor. oysa sen ne kadar anlatırsan anlat, o anladığı kadarı ile seni dinliyor. yazmak bunu fark edenler için bir süre sonra kendi kendine konuşmanın söz uçmasın en iyisi hali gibi. bir süre sonra insan yazdığı satırların arasında saklı kendine rastlıyor. asıl serüvende bana göre o zaman başlyor.
katkın için teşekkür ederim maya... sevgiler...

gülsen VAROL dedi ki...

yazmak insanı iyileştirmez sevgili evrim, sadece delirmekten kurtarır.. haa.. bu da ayrı bir konu tabii.. delirmek mi kurtulmaktır, akıllı kalmak mı??

Güzek anlatıyorsun söylemek istediklerini.. ister istediğin yere ulaşsın mesajların, isterse yerçekimsiz bir alanda dönüp dursun.. ben onlardan bana merhem olacakları bir bir çekip alıyorum!!

novella / विश्व dedi ki...

hasretimin senfonileri, hangi pencereden bakarsak bakalım, sonucuna iyileştirmek ya da delirmekten kurtulmak dersek diyelim, sonuçta yazmak insanın aslında kendine dönük bir eylem olmuyor mu?

acılarımızın artık acıtmaması dileğimle, saçlarında gümüşi mutluluklar saklı kadın, güzel geçsin anların.