Kapı eşiğine oturmuş, belki de bin yaşında. Yüzüne işlemiş her bir yıl, oya/lanmış yüzü kederde belli. Selam ediyorum, nasılsın diyorum, yüzü gülüyor, bir deniz kadar mavi gözleri. Sağ elini sol yanına koyuyor, selamımı yüreğine koyuyor. Eli bir süre sol yanında oyalanıyor, yılların tozunu kaldırıp da en içten selamlarından birini bana uzatıyor.
Az sonra bir kadın daha, sanki o da binbir yaşında, evde gelinle yaptıkları reçelleri küçük, sıradan cam şişelere koyup, satmak için dizmiş derme çatma bir tezgaha. Geleni geçeni seyrediyor, gözleri kısık ve gördükleri belli ki bulanık. Eğilip öpüyorum alışveriş sonrasında ellerini, elleri oya/lanmış hasretde belli, yorgun bedeni canlanıyor öpüşümle sanki, kalkıveriyor ayağa. Neden kalktın, diyorum. Gülümsüyor, saygıdan olduğunu anlıyorum. Susup, kendimi hayatın akışına bırakıyorum.
.
.